11 Temmuz 2016 Pazartesi

söz uçmaz ... yazı daha da "hiç" uçmaz ise...

Zaman içinde biriktirdiklerimi ancak zaman içinde gidip gelerek anlatabilirim sana.. Ara sıra “paragrafta anlam” sorunu yaşarsın belki, onu da mazur görürsün, bilirim…

Bölüm 1: Çok Sonrası..

12 Mayıs 2010 

tahammül denen şey gençliğe dair...
başkasının elleri kırılsın;
insan olsa olsa kendi hayatında muktedir...
insan yapabilirse bir kendi duygusuna sahip,....
………………..

oysa şimdi...
bendeki tüm "eleman"lar "etkili"....
tüm müdahiller beni tanıyor.....
hiçbir cümlem devrilmiyor, anlatımlarda hiçbir bozukluk yok….
ne zaman ki dünyayı olduğu gibi kabullendim, rahata erdim.

dibinin notu: bir tek engin kalmıştı "yutan eleman"... meğerse onu unutmaya gerek yokmuş... o zaten hep orda dururmuş... bazen gelecekmiş aklıma, kaçarı yok; midemi ağrıtıp gidecekmiş tekrardan... bir tek babam vardı "sonlu" eleman.... onu da gökyüzünde aslında bizi izliyor yalanıyla rahatsız etmeye gerek yokmuş.. toprağından çiçek olup çıkmış çoktan.... ara ara taşındaki adına bakıp bilmediğin duaları hatırlamaya çalışmak yerine toprağına dokunmak yetermiş.... "babasının kızı" olmak koca bir kitaba bedelmiş..... dibinin notu 2: eti cinlerimi, rakımı, suyumu, sudaki buzumu, kargamı, kargamı kolumda taşımayı, 0.7 mm.lik hayallerimi, onların çatır çutur kırılmasını, onları kırmayı, beşiktaşı, sabahı, şehirlerimi, noktalı virgülleri, noktalı virgüllerde duraksamayı ama durmamayı, azaltarak çoğalmayı, pırasayı, onu, onları seviyorum.... belki seni de seviyorum, belli mi olur.....dibinin notu 3: düş düşebildiğin kadar, nasılsa lasonil var........

Uzun sürdü.. Neden diye sorman kadar komik değil senden sonrası.. Ayrıntıya girmeye gerek yok; bir kabullenişle biten ve pek de uzun sürmeyen bir öyküden ibaret olsa da, sana yazdığım birçok şeyin dışında en gerçek ve en son gelebildiğim nokta budur.. Dediğim gibi yıllarca boğuştum olmayan bir senle.. Bir müddet nefret edilmesi gerekir dedim, bir süre de üzüntüsü gitti.. en çok “unutulur” tavsiyesini aldım.. Bir de baktım bir tek kendimi kandırmışım.. Hiçbir şey unutmadan, hatırlıyor olmanın yüküne katlanarak devam etmek lazımmış.. Yaptım mı.. sanırım yaptım… 

22 Mart 2009

bazı paragraflar son bulmuyor..
bazı paragrafların sonu olmuyor...
bazı adamlar o paragraflara benziyor... bazı adamlar bir giriyor içine, bir hapsoluyor derinin altında derinlerine, üstünün çizileceğini bile bile, kırmızı kalemlerden tiksinsen de, o bazı adamlar, o adam gidene kadar seninle...
o paragraf yarım kalmaya mahkum da olsa.. bu geceki gibi ağlatsa da, o geceki gibi güldürse de.. gidene kadar seninle diyorum işte....
daha önce de yazdığım üzere..
toplamanın sıfırı, çarpmanın biriyim.. belki de etkisiz elemanın biriyim.....
ya cümlesin ya paragraf içimde.. düşünmedim.. düşünmek gelmez işime... sen anlamayacak olduktan sonra da zaten ne kadar kelime varsa hepsi girer döner kendime...
virgül…………………

Ve ben içimde tüm bunlar olurken kendimi deniz kenarında küçük bir kasabada rehabilite etmekteydim. Senin görmediğin büyük bir karga dövmesi var sol kolumun içinde; çok dertleştim kendisiyle… Dünyanın pek de tahmin etmeyeceğin köşelerinde çınlattım kulağını; haberin olmadı… Akdeniz’in bir ucundan öbür ucunda görünen Fas’a bakarken, kocaman ve bomboş bir sahilde bir karton sangria eşliğinde “morcheeba” dinlerken ya da Tallinn’de yağmurlu bir Kasım akşamında bir tarafında “The Times We Had” yazan bir duvarda oturup resmine bakarken ben kaç kere söyledim şarkını da ruhun duymadı…

Ve sonra devam etti yoluna yelkovan..

19 Kasım 2008

değecek gibi bir "değer"
duracak gibi bir "durak"
duyacak kadar "kulak"

………..

1 yorum: